Büyük Selçuklu Kumandanı Alparslan

YAZILARIM kategorisinde yazıldı. Hiç yorum yapılmadı, 4769 okundu

Sultan Alparslan hayatı ve eserleri.Sultan Alparslan sözleri.Selçuklu hükümdarı Alparslan hakkında bilgiler.Sultan Alparslan meşhur sözü

Sultan Alparslan Sözleri , Sultan Alparslan Hayatı , Büyük Türk Hükümdarı Alparslan , Sultan Alparslan Sözleri, Alp Arslan kimdir ? Selçuklu Kumandanı Alparslan

Alparslan

Alp Arslan (20 Ocak 1029 – 15 Aralık 1072) (Adudüddevle Ebu Şüca Muhammed Alp Arslan bin Davud), Büyük Selçuklu Devleti’nin ikinci sultanı olan Türk hükümdar. Alp Arslan, Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya gelişlerini ve mücadelesini yöneten askeri komutan ve hükümdardır. Gerçek adı Muhammed olup, daha çok unvanı olan Alp Arslan adıyla tanınmaktadır.

Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucularından Horasan Valisi Çağrı Beyin oğlu ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey´in yeğeni olan Alp Arslan, bu devletin kuruluş dönemindeki güç koşullarda yetişti. Doğum tarihini çeşitli kaynaklar 1029 ile 1032 yılları arasında gösterir. Tarih yazarlarının çok yiğit bir savaşcı olarak tanımladıkları hükümdar çok küçük yaşta ata binip ok atmayı öğrendi. İlk gençlik yıllarında arkadaşlarından oluşan kendi birliğiyle katıldığı Dandanakan vb. savaşlardaki başarısıyla dikkati çekti ve babasının ölümünden sonra Horasan valiliğini üstlendi.

Tuğrul Bey 1063´de ölünce Selçuklu ülkesinde taht kavgaları başladı. Oğlu olmayan Tuğrul Bey, vasiyetinde Çağrı Bey’in oğullarından Süleyman’ın tahta geçmesini vasiyet etmişti. Selçuklu veziri Amid ül-Mülk bu vasiyeti yerine getirdi ve Rey kentinde Süleyman’ı sultan olarak tahta çıkardı. Ancak Çağrı Bey’in öteki oğlu Alp Arslan ve Arslan Yabgunun oğlu Kutalmış ile bazı emir ve şehzadeler Süleyman’ın sultanlığını tanımadılar. Kazvin şehrinde Alp Arslan adına hutbe okundu. Kutalmış’ın Rey önüne gelerek şehri kuşatması üzerine, vezir Amid-ül Mülk, Alp Arslan’dan yardım istediği gibi, hutbeyi de onun adına okuttu. Kutalmış ise, Alp Arslan ile yaptığı Dameğan yakınlarındaki savaşta hayatını kaybetti. Alp Arslan Rey şehrinde Selçuklu Devleti tahtına çıktı. Daha sonra Amid ül-Mülk’ü azlederek, yerine Nizamülmülk’ü tayin etti.[1]

İlk seferini Gürcistan ve Doğu Anadolu’ya yaptı. Bu seferde oğlu Melikşah ve veziri Nizamülmülk de bulunuyordu. Bizans’ın elinde bulunan Kars ve Ani bölgesine kadar ilerleyerek buraları ele geçirdi. Bu fethi neticesinde Abbasi Halifesi Kaim bi-Emrillah, Sultan’a “Ebu’-Feth” (Fetihlerin babası) lakabını vermiştir (1064).

1065 yılı sonlarında Üst-yurd ve Mangışlak taraflarına bir sefer düzenledi. Bölgedeki Kıpçaklarla Türkmenleri idaresi altına aldı. Dedesi Selçuk Bey’in Cend kentindeki mezarını ziyaret edip,Merv kentine döndü Mayıs 1066. 1067 yılında Kirman meliki olan kardeşi Kavurd’un isyanı sebebiyle Kirman üzerine yürüdü. Melik Kavurd öncü kuvvetleri mağlup olduğu zaman,kalesine çekildi ve bir elçi göndererek affedilmesini istedi. Sultan bu isteği kabul ederek. Hatasına rağmen Kavurd’u affetmiştir ve Kirman Meliki olarak kalmasına izin vermiştir. 1068 yılında tekrar isyan eden Kavurd’un üzerine sefer düzenlese de ordudaki askerler arasında Kavurd yandaşlarının olabileceği sezgisiyle geri çekilmiştir.

Anadolu’da ise Tuğrul Bey tarafından yöneltilen Türkmen akınları devam etmekteydi.

Emir Afşin 1067 yılında Kayseri’yi ele geçirdi ve yağmaladı. Bunun üzerine Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes Türkleri Anadolu’dan çıkartmak için 1068 yılında sefer çıktı ve Haleb’e kadar ilerledi. Ancak bu hareket Türkler’in akınlarının ilerlemesinde engel olmadı, hatta Amorium kenti ele geçirildi. İmparator Romanos ikinci bir sefere çıktı ve bu sefer Fırat nehri kenarına kadar ilerledi. Selçuklu akıncıları başka kollardan akınlara devam ederek Malatya’ya hücum ettiler ve Konya’yı tahrip ettiler.

Sultan Alp Arslan 1067 yılında ikinci defa Gürcistan seferine çıkmak zorunda kaldı. Gürcü kralı IV. Bagrat; Alanlar ile birleşerek müslüman devleti olan Şeddadiler arazisine girmiş Erran’ı istila ve yağma edip,Gence’ye kadar ilerlemişlerdi. Sultan Alp Arslan 1067yılında Erran’a geldi Şeddâdî emiri Fazl ile Şîrvân emiri Ebu’l-Esvâr itaatlerini bildirdikten sonra Gürcistan’a girdi, Şekki bölgesini aldı. IV. Bagrat ise,Selçuklular ile savaşa cesaret edemeyerek kaçtı. Sultan, Gürcistan’ın her tarafına akıncılar gönderip Tiflis’i feth etti. Sonuç olarak Bagrat aman dileyerek Alp Arslan’a tâbi oldu.

Mekke Şerifi Muhammed b. Ebî Hâşim 1070 yılında Alp Arslan’ın huzuruna gelerek, Mekke’de hutbenin Abbasi Halifesi ve Selçuklu Sultanı adına okunduğunu bildirdi.

Sultan Alp Arslan, Fatımi devleti veziri Nâsır ed-Devle b. Hamdân’dan aldığı bir davet üzerine adı geçen devleti ortadan kaldırmak ve Mısır’ı ele geçirmek maksadıyla bir sefer düzenledi ve önce Bizans topraklarına girdi. Sultan ilk olarak Malazgirt ve Erciş’i ele geçirdi, Diyarbakır bölgesinde Süveyda(Siverek) ve Tulhum başta olmak üzere birçok kaleleri ele geçirdi. Daha sonra 1071 yılında Bizans hakimiyetindeki Urfa’yı kuşattıysa da başarılı olamadı. Urfa’dan Haleb’e hareket eden Sultan burayı kuşatarak MirdasoğullarındanMahmûd tarafından şehrin anahtarlarını teslim aldı ve onu affederek makamını bağışladı. Şam’a yönelen Sultan; Bizans imparatoru IV. Romanos Diogenes’un büyük bir ordu toplayarak müslüman topraklarına sefere çıktığını haber aldı ve süratle geri döndü. İki ordu Malazgirt ovasında karşılaştı. Sultan Alp Arslan komutasındaki Selçuklu ordusu kendinden sayıca üstün olan Bizans ordusunu Hilal taktiğiyle mağlup etti ve Bizans imparatoru IV. Romanos Diogenes’i esir aldı.[2][3]

Sultan Alp Arslan batıda olduğu kadar doğuda da topraklarını genişletmeye çalışmıştı. Nitekim o zaman anlaşmazlığa düştüğü Karahanlılar üzerine bir sefer düzenledi ve Ceyhun nehri’ni geçti. Ancak onun ölümü ile bu sefer yarıda kaldı. Yusuf El Harezmi adlı bir kale kumandanı Sultan’ı hançerleyerek ölümüne sebep oldu.

1068’te Bizans İmparatorluğu’na karşı savaş ilan ettikten sonra kazandıkları savaşlar Türkler’i Ortadoğu’ya doğru geri çevirmiş; bu başarılar Bizanslılar’ı, Türkler’i çıkarmak için Malazgirt’e kadar getirmiştir. Alp Arslan 1071 yılında, Türk tarihinin en önemli zaferlerinden biri olanMalazgirt Muharebesi’ni kazanmıştır.

Bu dönemde Bizans bir nevi fetret devri yaşamıştır. Alp Arslan, Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in canını bağışlamış, onu sadece yıllık vergiye bağlayıp bir süre esir tutmuştur. Fidyesi ödenen Romen Diyojen ülkesine döndüğünde, tahtından indirilmiş ve VII. Mikhail’in yeni bir Bizans imparatoru olarak tahta çıkmış olduğunu görmüştür. Tahtını geri almak için yaptığı savaşlarda mağlup düşmüş; kaçtığı Kilikya’da bir küçük kalede yakalanarak gözlerine mil çekilmiş; İstanbul’a getirilmiş ve Proti adasında (Kınalıada’da) sürgün edilmiştir. Gözlerinin kör edilmesinden dolayı oluşan yaranın enfeksiyonu sonucu ölmüştür. Bu nedenle Malazgirt Savaşı sonunda esir Romen Diyojen’in imzaladığı vergi ödeme vaadi geçersiz kalmıştır.

Alp Arslan, esir aldığı bir Karahanlı kale komutanı ve sevdiği kız Hankonun babası Yusuf Harzemi tarafından 1072 yılında şehit edilmiştir. Bazı kitaplara göre gene Alparslan’ın savaşta esir aldığı Yusuf Harzemi tarafından öldürüldüğü söylenmektedir.

Türkmen takviminde 2002 yılından Temmuz 2008’e kadar Ağustos ayı Alp Arslan olarak adlandırılmıştır.

2005 yılından bu yana Yusuf Halaçoğlu başkanlığında yapılan kazı ve çalışmalarda mezarının Merv şehrinde olduğu tespit edilmiştir.

Cuma namazından sonra Sultan Alparslan, ordusuna şöyle hitap etti:

-Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim.

Büyük bir inançla söylenen bu heyecanlı sözlere askerler hep bir ağızdan:

-Ey Yüce Sultan! Her zaman senin emrinde ve seninle olacağız, nereye gidersen oraya gideceğiz, diye haykırdılar.

Sultanın üzerinde beyaz bir elbise vardı. Düşmana hücum etmeden önce son söz olarak askerlerine şunları söyledi:

İşte şehitlik kefenim, savaş meydanında ölürsem beni bu elbise ile gömersiniz.

Bundan sonra Türk ordusu hücuma geçti. Cuma günü öğleden sonra başlayan savaş akşam üzeri sona erdi. Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Malazgirt Savaşı Türk ordusunun kesin galibiyeti ile sonuçlandı. Büyük komutan Alparslan’ın üstün savaş taktiği ve Türk askerinin cesaret ve kahramanlığı sayesinde elli dört bin kişilik Türk ordusu, kendisinden kat kat fazla olan Bizans ordusunu birkaç saat içinde kesin bir yenilgiye uğratmış ve büyük bir zafer kazanmıştı. Bu savaşta Bizans imparatoru Romen Diojen de esir alınmıştı. İmparator, savaşın galibi Büyük Türk hakanı Alparslan’ın huzuruna çıkarıldı. Alparslan imparatora çok iyi davrandı. Sultan Alparslan, imparator Diojene:

-Zaferi sen kazansaydın bana ne yapardın?, diye sordu.Diojen:

-Bir fırın hazırlatıp sana çok kötü davranacaktım, diye cevap verdi.

Esir imparator, bu sözleri ile eline fırsat geçseydi ne kadar acımasız hareket edeceğini söylemekten çekinmemişti. Buna karşı bu büyük zaferin muzaffer komutanı Sultan Alparslan, Diojen’i affetti ve yanına muhafızlar vererek onu memleketine gönderdi. Alparslan bu davranışı ile insanlığa çok önemli bir ahlak dersi vermiş, Türk milletinin sahip olduğu üstün özellikleri göstermiştir.

Sultan Alparslan , Malazgirt zaferinden sonra 1072 senesinde çok sayıda atlı ile Maveraünnehr’e doğru sefere çıktı.
Türkleri bir bayrak altında toplamak istiyordu.
Ordunun başında Buhara’ya yaklaştı. Amuderya nehri üzerinde bulunan Hana kalesini muhasara etti.
Kale komutanı, batıni sapık fırkasına mensup Yusuf el-Harezmi, kalenin fazla dayanamayacağını anladı ve teslim olacağını bildirdi.
Hain Yusuf, Alparslan ’ın huzuruna çıkarıldığı sırada Sultan’a hücum edip, hançer ile yaraladı.
Yusuf’u derhal öldürdüler.
Fakat Sultan Alparslan da aldığı yaralardan kurtulamadı.
Dördüncü günü, 25 Ekim 1072 tarihinde; “Her ne zaman düşman üzerine azmetsem, Allahü tealaya sığınır, O’ndan yardım isterdim. Dün bir tepe üzerine çıktığımda, askerimin çokluğundan, ordumun büyüklüğünden bana, ayağımın altındaki dağ sallanıyor gibi geldi.“Ben, dünyanın hükümdarıyım. Bana kim galip gelebilir?” diye bir düşünce kalbime geldi.
İşte bunun neticesi olarak, cenab-ı Hak, aciz bir kulu ile beni cezalandırdı.
Kalbimden geçen bu düşünceden ve daha önce işlemiş olduğum hata ve kusurlarımdan dolayı Allahü tealadan af diliyor, tövbe ediyorum. La ilahe illallah Muhammedün resulullah!…” diyerek şehid oldu.  

kaynak vikipedi&bugun.com.tr

 


Bunlar da İlginizi Çekebilir
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?